Yapılacak dünya kadar işiniz var, ama kolunuzu kaldıracak haliniz yok. Harekete geçemiyor ve bir türlü ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. İşlerinizi zihninizde sıraya koyuyor ama sıra onları yapmaya gelince hep erteliyorsunuz. Siz de memnun değilsiniz bu halinizden ama ertelemenin kısa vadedeki rahatlığı şimdilik size yetiyor.
Kimilerinin atalet diye isimlendirdiği tembellik, günümüzde küçükten büyüğe herkesin ortak hastalığıdır. Toplumun genelinin potansiyel düşmanı olan bu hastalığın belirtileri, yavaş hareket, yapılacak işi bilme ama erteleme, yılgınlık, bezginlik ve miskinliktir. Bu insanlar bir türlük harekete geçemezler. En dikkat çekici özellikleriyse sürekli ertelemeleridir.
Tembellik hastalığına bizim gibi kafa yoran Avrupalı ahlak felsefecileri, çözüm için keşfettikleri Kınalızade, Nasiruddin Tusi, Celaleddin Devvani gibi İslam âlimlerinden, hayli intihal yapmışlardır. İntihal diyorum, çünkü bir yerde de olsa kaynak belirtmeden yapılan iktibaslar, alıntı değil çalıntıdır. Kaynak belirtmeden yapılan bu iktibaslarla İslamiyet’in ışığını kesmeye mi niyet ettiler bilemiyoruz ama bu alanda, Kınalızade Ali Efendi’nin Ahlak-ı Alai’si, Nasiruddin Tusi’nin İşarat’ı ve Celaleddin Devvani’nin Ahlak-ı Celali’si dikkate şayan eserlerdir. Bu eserlerin üzerinde durdukları en önemli mevzulardan sadece biridir tembellik ve atalet. Birçok sosyal meseleyi İslam medeniyetinin kadim kaynaklarını kullanarak çözen bu eserlere sizin de dikkatinizi çekiyoruz. Kınalızade’nin tembelliği, cahiller için “zevki baldan tatlı”, sonunu düşünen akıllı insanlar ve fazilet arayan mesut kişiler için ise “zehirden daha zararlı” olarak taarif etmesi o çözüm yollarından sadece birisi.
Kınalızade’nin, “cahiller için zevki baldan tatlı” diye tarif edilen tembellik hastalığı, genetik değildir. Sonradan öğrenilen bir hastalıktır. Halk arasında, “kime çekti” denilerek başkalarına yüklenecek bir durumu yoktur. Tamamen öğrenilebilen ve öğretilebilen bir davranıştır. Öğretme ve öğrenme konusu açılınca ders çalışma isteksizliğine sebep olan tembelliği ele alarak, hastalığının çözümünde okul yıllarına vurgu yapmak akıllıca olacaktır. Hem bu mevzu öğrenci endeksli işlenirse, birçok velinin yarasına da merhem olabilir diye düşünüyorum.
Tembelliği aile besliyor
Anne baba ve eğitimciler öğrencilerin tembellik problemine, bazen yanlış davranışlar ve faydasız sorularla çözüm aramaktadırlar. Çalışmanın ne kadar önemli olduğu üzerinde durmak, sebepleri araştırmadan ve gereğince inandırmadan öğüt vermek ve hemen çalışma programı yapmak yanlıştır. Başka bir yanlış ise kalbine hitap etmeden talebeyi ders çalışmaya ikna etmeye çalışmaktır. Bu, ikna etmeden uygulamaya geçmeye benzer. Tembelliği tetikleyen diğer bir eğitim hatası ise, aşırı sevgi ve yerli yersiz şefkat gösterme alışkanlığıdır. Zamanını ayarlamadan aşırı sevgi gösteren korumacı anne ve babalar, yapılamayan ödevi yapıvererek işe başlarlar. “Önce bir rahat et, sonra ödevini yaparsın.” türünden sözler ise ertelemeci hastalığının fitilini ateşler. Bu gibi sözler tembellik davranışını yerleştirir ve tembellik davranışının kalıcı hale gelmesine sebep olur.
Anne baba ve eğitimciler öğrencilerin tembellik problemine, bazen yanlış davranışlar ve faydasız sorularla çözüm aramaktadırlar. Çalışmanın ne kadar önemli olduğu üzerinde durmak, sebepleri araştırmadan ve gereğince inandırmadan öğüt vermek ve hemen çalışma programı yapmak yanlıştır. Başka bir yanlış ise kalbine hitap etmeden talebeyi ders çalışmaya ikna etmeye çalışmaktır. Bu, ikna etmeden uygulamaya geçmeye benzer. Tembelliği tetikleyen diğer bir eğitim hatası ise, aşırı sevgi ve yerli yersiz şefkat gösterme alışkanlığıdır. Zamanını ayarlamadan aşırı sevgi gösteren korumacı anne ve babalar, yapılamayan ödevi yapıvererek işe başlarlar. “Önce bir rahat et, sonra ödevini yaparsın.” türünden sözler ise ertelemeci hastalığının fitilini ateşler. Bu gibi sözler tembellik davranışını yerleştirir ve tembellik davranışının kalıcı hale gelmesine sebep olur.
Aşırı koruyucu tutumun zararı kadar baskıcı olmak da yanlıştır. Başarı sağlanamadığı zaman çocuğa kızmak, çocuğa sadece “ders çalışan araç” gözüyle bakmak, sürekli kıyaslamak, başardıklarını görmemek ve takdir etmemek de çocuğu tembelliğe iter. Başarıyı üstesinden gelinemez bir şey olarak gören öğrenciden, tembellikten başka bir şey beklenilemez.
Öğrenilmiş çaresizliğin temelinde de yine, başarıyı üstesinden gelinemez bir yere koymak vardır.
Özgüven eksikliğinin de kaynağını oluşturan “ben yapamam, benden adam olmaz” gibi sözler, önce başarıyı Kaf Dağı’nın arkasına gönderir, sonra da insanları tembellik çukuruna atar.
Tembelliğin ilacı; tevekkül ve teslimiyet Bazıları tembelliğine kılıf arar ve bunu güya tevekkülde bulur. İslamiyet’teki tevekkül anlayışı zannedildiği gibi insanı tedbirsizliğe, hayattan kopmaya sevk eden, meseleleri sadece “nasipse olur” ile ifade eden bir anlayış değildir. Böyle anlayış ancak nefsin en düşük mertebesinde oyalanan, gelişime kapalı insanlara mahsustur.
Gerçekte tevekkül, dünyada kalacak kadar hayata bağlanıp planlı ve programlı çalışmanın, her hususta azim ve gayret göstermenin, kararlılığın ve başarıyı yakalamanın, bütün maddi sebeplere istişare ile tevessül ederek Allah’tan gelene razı olmanın adıdır. “Çalışmaktır dinin esası, çalışanın kabul olunur ancak duası.” sözleri de tevekkülün tembellikle karıştırılmaması gerektiğini bize anlatır.
Peygamber Efendimiz “Kıyamet kopacağı zaman sizden birinizin elinde bir fidan bulunursa, onu diksin” buyururken, ataletin ve tembelliğin en büyük ilacının beklememek ve hemen icraata geçmek olduğunu ifade etmektedir. Bir anne baba ve bir eğitimcinin de fidanı olan çocuklarını ve öğrencilerini yetiştirirken aynı hassasiyette olması, Peygamberimizin (S.A.V) sünnetini ihya etmek manasınadır.
Tembellik neden oluşur?
Başarmanın gerekliliği çalışmak olarak tanımlandığı halde, bunun için harekete geçememek tembelliği oluşturur. Niçin ve nasıl ders çalışacağını bildiği halde yapmamak, üşenmek, ihmal etmek, ertelemek veya icraata geçememek gibi görülen tembellik türlerinin hiç birinde, başarı, muvaffakiyet ve netice yoktur.
Başarmanın gerekliliği çalışmak olarak tanımlandığı halde, bunun için harekete geçememek tembelliği oluşturur. Niçin ve nasıl ders çalışacağını bildiği halde yapmamak, üşenmek, ihmal etmek, ertelemek veya icraata geçememek gibi görülen tembellik türlerinin hiç birinde, başarı, muvaffakiyet ve netice yoktur.
Hedef yokluğu, irade zayıflığı, kısa vadeli düşünmek, ileriyi görememek, motivasyon yetersizliği, başarısızlık korkusu, hedefin icap ettirdiği asgari yeteneklere sahip olmamak, hedef ve getireceği faydalara inanç arasındaki irtibatsızlık gibi sebeplerle tembellik oluşur.
Tembellik kılıfları
“Ders çalışma isteğim gelmiyor, çalışmak istiyorum ama çalışamıyorum, tam çalışmaya başlayacağım sırada erteliyorum, bir türlü masaya oturamıyorum, çalışmaya başlıyorum ama 3-5 dakika sonra sıkılıyor masadan kalkıyorum, motive olamıyorum, çalışırken hayallere dalıp gidiyorum, program yapıyorum ama bir türlü uyamıyorum”…
“Ders çalışma isteğim gelmiyor, çalışmak istiyorum ama çalışamıyorum, tam çalışmaya başlayacağım sırada erteliyorum, bir türlü masaya oturamıyorum, çalışmaya başlıyorum ama 3-5 dakika sonra sıkılıyor masadan kalkıyorum, motive olamıyorum, çalışırken hayallere dalıp gidiyorum, program yapıyorum ama bir türlü uyamıyorum”…
Kendimizde de görebileceğimiz bu ifadeleri uzatılabilir. Bu sözler, tembelliğin farklı ifadelerle dile getirilişinden başka bir şey değildir. Ders çalışmak için isteğin gelmesini beklemek, daha ilk baştan yanlış mantık kurmaktır. “Önce ufak tefek işlerimi yapayım, sonra ders çalışırım.” düşüncesi de bu noktada yanlıştır. Çalışmak zor ve sıkıcı bir faaliyettir ve gerçekten odaklanmak gerekir. Çalışmadan önce uzun uzun motive olmayı beklemek yanlış olduğu gibi, başkalarından destek beklemek de çare değildir. “Çok çalışıyorum ama sınavlarda yine başarısız oluyorum.” türünden sözler de, çalışmaya önyargılı yaklaşan insanların sözleridir ve yine tembelliği ortadan kaldırmaz, bilakis tembelliği kavileştirir.
KAYNAK:http://insanvehayat.com/ertelemek-hayati-iskalamaktir/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder