İster eğitimci, ister öğrenci ve isterse iş insanı olsun bedeninden performans bekleyen herkes öncelikle yediklerine ve hayat tarzına dikkat etmelidir. Çünkü çok yemek vücuda ağırlık verir, işe odaklanmayı engeller, bedeni sürekli uyku moduna sokar ve hayat kalitesini düşürür. Eğer kurduğunuz saate rağmen sabah gözlerinizi açamıyorsanız, bedeniniz alarm veriyor demektir. Bu durum, “Çok yiyorsunuz, az çalışacaksınız” anlamına da geliyor.
Psikolog değilim. Bu yüzden tembelliğin psikolojik yönünden ziyade fizyolojik boyutuyla ilgili yazacağım.
Yaklaşık 15 yıldır çok çalışan iş insanlarını izliyorum ve bunu nasıl yapabildiklerini sorguluyor, yazıyorum. Dolayısıyla yazacaklarım bizzat gözlem ve deneyime dayanıyor.
İzlediklerimden beni en çok etkileyeni eski başkanımdı. Kendisi Türkiye’nin en dikkat çekici girişimcilik öyküsünün kahramanıydı, hâlâ da öyle… Tekstille başlayan ticari hayatına teknolojiyi ekledi. Onda da bugün, dünya çapında bir aktör oldu. İlerleyen yaşına rağmen çok zinde gözükmesi, sabahları yaptığı sporla açıklanıyordu. Fakat bütün bunları, mesai başlamadan yapıyordu. Yani sabahları çok erken kalkıyordu. Önce yürüyüş, ardından da yüzme… Başkan, Türkiye’nin farklı coğrafi bölgelerindeki iş yerlerini her gün bizzat ziyaret ediyordu. Bunun için bir de helikopteri vardı. Onu zinde tutan faktörlerden birisi spordu, diğer sırrı ise yedikleriydi. Bu konuda da prensibini hiç bozmazdı.
Geçenlerde bir dostum çok kilo aldığından yakınıyor ve bunu da akşamları katıldığı iş yemekleriyle açıklıyordu. ‘Ne yapayım, mecburen yiyorum’ diye kendini savunuyordu. Oysa başkan
böyle bahanelere sığınmıyordu. Çünkü başkanı olduğu kurumun özel yemeklerinde bile fiks menü yerine kendi mütevazi tabağını tercih ediyordu. Tüm katılımcılar her türlü leziz yemekten yerken kendisi yeşillik ve peynirden oluşan tabağı ile yetiniyordu. Evet, Türkiye’nin en zenginlerindendi, hatta dünya çapında bir şahsiyetti, ancak fakir gibi besleniyordu. İlave yiyeceği her şeyin kendisine bir ağırlık yapacağını ve ertesi gün kendisini işinden alıkoyacağını biliyordu. Bir işkolik olarak bunu kabul edemezdi.
böyle bahanelere sığınmıyordu. Çünkü başkanı olduğu kurumun özel yemeklerinde bile fiks menü yerine kendi mütevazi tabağını tercih ediyordu. Tüm katılımcılar her türlü leziz yemekten yerken kendisi yeşillik ve peynirden oluşan tabağı ile yetiniyordu. Evet, Türkiye’nin en zenginlerindendi, hatta dünya çapında bir şahsiyetti, ancak fakir gibi besleniyordu. İlave yiyeceği her şeyin kendisine bir ağırlık yapacağını ve ertesi gün kendisini işinden alıkoyacağını biliyordu. Bir işkolik olarak bunu kabul edemezdi.
Acıkmış olarak uyanın!
Çok çalışan insanlarda bu kadar ileri boyutta olmasa da benzer yaklaşımları gözlemledim. Kesinlikle yemeklere çok dikkat ediyorlar ve spor yapıyorlar. Bunun için sahaya çıkacak sporcuları düşünelim… Yediklerine dikkat etmeden ve kondüsyon tutmadan performans sergilemeleri mümkün mü? Bu yüzden ister eğitimci, ister öğrenci ve isterse iş insanı olsun bedeninden performans bekleyen herkes öncelikle yediklerine ve hayat tarzına dikkat etmeli.
Çok çalışan insanlarda bu kadar ileri boyutta olmasa da benzer yaklaşımları gözlemledim. Kesinlikle yemeklere çok dikkat ediyorlar ve spor yapıyorlar. Bunun için sahaya çıkacak sporcuları düşünelim… Yediklerine dikkat etmeden ve kondüsyon tutmadan performans sergilemeleri mümkün mü? Bu yüzden ister eğitimci, ister öğrenci ve isterse iş insanı olsun bedeninden performans bekleyen herkes öncelikle yediklerine ve hayat tarzına dikkat etmeli.
Dolayısıyla biz de öncelikle işe yiyeceklerden başlayacağız. Bunun için, “Sabah yiyeceği altın, öğlen gümüş, akşam ise kurşun değerindedir.” sözünü şiar edineceğiz. Çünkü meselenin asıl kaynağını akşam yemekleri oluşturuyor.
Akşamları ne kadar geç, ağır ve çok yerseniz o kadar uyku kaliteniz düşer. Eğer bu şekilde bir yemek yemişseniz muhtemelen sabah erken kalkmayacaksınız ve kendinizi dayak yemiş gibi hissedeceksiniz. Çünkü gece boyunca bedeniniz o ağır yemekleri sindirmekle meşgul olacak, dolayısıyla dinlenemeyecek.
Misal olarak bilgisayarı hatırlatmak istiyorum. Bir biri ardınca birkaç programı açmak istediğinizde bilgisayarınız kilitlenir ve bir programa takıldıysa onu açmadan diğerine geçemez. Bilgisayarı yeniden başlatmak durumunda kalırsınız. İşte geç, ağır ve çok yenen akşam yemekleri, vücudumuzun mekanizmasını kilitleyen bir etkiye sebep oluyor. Eğer kurduğunuz saate rağmen sabah gözlerinizi açamıyorsanız siz de kendi kendinizi kilitlemişsiniz demektir. Oysa çalışmanız ve yapmanız gereken bir sürü iş vardır.
Peki, doğrunun ölçüsü nedir?
Saat kurmadan ve kendiliğinizden, sabah ezanı okunuyorken uyanabiliyorsanız, akşam beslenmesini doğru yapmışsınız demektir. Kulluk ve manevi vazifelerden sonra, kendinizi kahvaltı yapma isteğinde hissediyorsanız, bu da doğru bir gösterge olarak görülebilir. Çeşit ve miktarda çok abartıya kaçmadan, klasik bir kahvaltıyla verimli bir iş gününe hazırsınız demektir. Dolayısıyla “Sabah kahvaltı yapamıyorum.”mazeretini de ortadan kaldırmış oldunuz.
Saat kurmadan ve kendiliğinizden, sabah ezanı okunuyorken uyanabiliyorsanız, akşam beslenmesini doğru yapmışsınız demektir. Kulluk ve manevi vazifelerden sonra, kendinizi kahvaltı yapma isteğinde hissediyorsanız, bu da doğru bir gösterge olarak görülebilir. Çeşit ve miktarda çok abartıya kaçmadan, klasik bir kahvaltıyla verimli bir iş gününe hazırsınız demektir. Dolayısıyla “Sabah kahvaltı yapamıyorum.”mazeretini de ortadan kaldırmış oldunuz.
Esasında sabah kahvaltı yapamama da tamamen akşam yediklerinizle ilgilidir. Akşam yediklerinizi hazmedemediğiniz için sabah kahvaltı yapamıyorsunuz. Sabah kahvaltısı olmadığı için de öğlen çok acıkıyorsunuz ve muhtemelen yine ağır kaçırıyorsunuz. Gün ortasında da bir ağırlıktır çöküyor üzerinize, bu da yanlış bir tarz… Çünkü gün ortasındaki çok yemek de sizi işe odaklanmaktan alıkoyacaktır ve verimli bir performans sergilemenize mani olacaktır. Vücudunuz yemeği hazmettiğinde kendinize geleceksiniz. Ancak bu sefer, gün bitmiş ve işler hâlâ yapılmayı bekliyor olacak. Bu durum sizi psikolojik olarak da rahatsız edecek.
Akşam yemeğinde de yine ölçüyü kaçırırsanız, bu sefer ertesi günü de riske atacaksınız. Bir süre sonra yönetici ve patronunuz performansınızı sorgulamaya başlayacak ve biletinizi kesecek maalesef.
Diyetisyene götürmeyen prensipler
Esasında hangi öğün olarsa olsun yemekte temel prensip, Peygamberimizin (s.a.v.) sünneti seniyyesi ve onun varislerinin hayat tarzıdır. Klasik eserlerimizde, her türlü detayını bulabileceğimiz bu hayati prensipler, şu anda diyetisyenler tarafından kliniklerde parayla satılıyor. Sünneti seniyyeye uyan birisi için böyle bir ihtiyaç olamaz.
Esasında hangi öğün olarsa olsun yemekte temel prensip, Peygamberimizin (s.a.v.) sünneti seniyyesi ve onun varislerinin hayat tarzıdır. Klasik eserlerimizde, her türlü detayını bulabileceğimiz bu hayati prensipler, şu anda diyetisyenler tarafından kliniklerde parayla satılıyor. Sünneti seniyyeye uyan birisi için böyle bir ihtiyaç olamaz.
Asr-ı Saâdette, hükümdarlardan biri Hz. Peygamber (s.a.s.)’e hizmet için bir doktor göndermişti. Bu tabip, Rasul-i Ekrem’in yanında uzun müddet kalarak ashâb ve ehl-i beytten hastaları tedâvi için beklemiş, fakat tedâviye çok az kimsenin muhtaç olduğuna şâhit olarak memleketine dönmek için izin isteyince, az hastalanmanın sebebi hakkında Hz. Peygamber, “Ashâbın iyice acıkmadıkça yemek yemediklerini ve yemekten iyice doymadan ayrıldıklarını” söylemiştir.
Tasavvuf büyükleri, hep açlığı övmüşler, çok yemeyi kötülemişlerdir. Şimdi aynısını diyetisyenler de söylüyor. Hem de para karşılığında…
Yeme konusunda insanlar üç kısımdır: Bir grup vardır, her yiyeceği, ihtiyaç olsa da olmasa da yer. Bu, câhil takımın amelidir. Bir grup vardır, acıktığı zaman, açlığı örtecek kadar (aşırılığa kaçmaksızın doyuncaya kadar) yer. Bir grup da vardır ki, bunlar nefislerini açlığa mahkûm ederler, bu davranışlarıyla nefsin şehvetini kırıp, dizginlemek murad ederler. Bunlar, yedikleri vakit ihtiyaçlarını örtecek kadar yerler. (Kütüb-i Sitte, C. 11, S. 128) Peygamberimiz, aza kanaat etme, az yeme ve beraber yiyenlerin sayısı arttıkça yemeğin bereketinin de artacağı konusunda şöyle buyurur:
“İki kişinin yiyeceği üç kişiye de yeter. Üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter.” (Buhâri, Et’ıme 11; Müslim, Eşribe 178 -2058-; Tirmizî, Et’ıme 21 -1821-;Muvattâ, Sıfatu’n Nebî 20, 52, 928).
Bu hadisin İbn Mâce’de gelen bir rivâyeti ise şöyledir: “Bir kişinin yemeği iki kişiye kâfidir. İki kişinin yemeği üç-dört kişiye kâfidir. Dört kişinin yemeği, beş-altı kişiye kâfidir.” “Birlikte yiyin, ayrı ayrı yemeyin; zira beraber olunca bir kişilik yemek, iki kişiye de yeter.”
KAYNAK:http://insanvehayat.com/cok-yiyen-az-calisir/
İnsan Kazanmak için sağlığını önce kaybeder sonra da sağlığı için kazandıklarını tekrar geriye harcar işin özü bu aslında burada ki tespitlere de hak verdim tabi
YanıtlaSil