22 Kasım 2012 Perşembe

Simgeler ve Semboller Çağında Sinema


Batılı dünya tabiat, insan, ekonomi ve tarih ile ilişkisini yeniden kurgularken merkeze aldığı değer, daha çok kazanmak, daha çok zengin olmak, dünyaya ve tabiata dolayısıyla da diğer insanlara, toplumlara ve kültürlere daha çok hükmetmek oldu. Bunun için de alabildiğince sömürü, alabildiğince haksızlık ve zulüm üzerine kurulu bir dünya inşa ettiler.”

Avrupa’da başlayan modern hayat insanlığın serüvenine her yönüyle farklı bir boyut getirdi. Bu yeni boyutlar içinde belki de bizi en çok etkileyen ve köklerimizde kopartan ama nerede ise kimsenin çok da üzerinde durmadığı şey, İslâmi (ezanî) saatin değişmesi oldu.
Ezanî saatin yerine yavaş yavaş alafranga saat sisteminin kullanılmaya başlamasıyla, kimseler fark etmeden bize özgü hayatın dilimlenmesi kaybolup gitti. Dolayısıyla da günlük hayatımız yabancısı olduğumuz bir medeniyetin saat dilimine uyar hale geldi. Artık dünyanın her yerinde olduğu gibi, bizde de sabah saat beşlerde başlıyor, iş alanlarına sekizde hareket ediliyor ve on ikide ara verilerek, akşam beşte çalışma saatleri bitmiş oluyor. Böylece çalışma, işe başlama, dinlenme eve dönüş ve istirahat gibi zamanlar yeni bir forma girdi.
İşte bu yeni form arasında bizi ilgilendiren önemli alanlardan biri hayatımıza tatil, eğlence zaman, mekân ve araçlarının girmesidir. Bu gün artık hemen herkes son derece özümsemiş biçimde günün, haftanın ve senenin bazı bölümlerini tatil, boş ve eğlence olarak algılamaktadır. Bu tepki vermez alışkanlığa herhangi bir karşı duruş ya
da uygulama şöyle dursun, karşı fikri savunmak bile hayli garip gelmekte ve yadırganmaktadır. Bu durum aslında kendi medeniyet ve zihniyet dünyamızdan, İslâmî hayat dairesinden ne kadar uzaklaştığımızın bir göstergesidir.
Batılı dünya tabiat, insan, ekonomi ve tarih ile ilişkisini yeniden kurgularken merkeze aldığı değer, daha çok kazanmak, daha çok zengin olmak, dünyaya ve tabiata dolayısıyla da diğer insanlara, toplumlara ve kültürlere daha çok hükmetmek oldu. Bunun için de alabildiğince sömürü, alabildiğince haksızlık ve zulüm üzerine kurulu bir dünya inşa ettiler. Öyle ki, bu gayri insani düzen, kısa bir süre sonra kitlesel ölümlere, toplumsal başkaldırılara, derin ve sonsuz ahlâki çöküntülere sebep olduğunda, bu hastalıklardan bir nebze de olsun kurtulmanın yollarını aramaya başladılar. Başta işçi hakları, sigorta, hafta sonu tatili, ek mesai, iş arası, yaz tatili gibi uygulamalar belirli bir süreç dâhilinde bu mantığın ve uygulamanın bir sonucu olarak ortaya çıktı.
Oysa Müslüman’ın hayatında zamanın çok büyük bir önemi vardır. Günlerin, ayların ve senenin taksimi insanın dünyevî ve uhrevî saadetine vesile olacak şekilde taksim edilmiştir. Ne ölürcesine dünya için çok çalışmak, ne de tembel olmak bu taksimde söz konusu değildir. Her şey bir ölçü ve ahenk içinde tanzim edilmiş ve bunun en güzel örneğini de Peygamber Efendimiz bizlere göstermiştir.
Ancak bütün dünyayı inanılmaz bir şekilde etkisi altına alan Batılı hayat anlayışı, çalışma şartları ve ahlâkıyla diğer bütün kültürleri ve medeniyetleri kendisine benzetmek için çok yönlü ve çok araçlı bir manevra ile hayatımızı dört bir yandan kuşattı. Günlük hayatında ölürcesine çalışan insanların akşam, hafta sonları ve diğer tatil zamanlarında dinlenmesi, eğlenmesi için yeni araçlar keşfedildi. Bu araçların başında sinema gelmekteydi. Daha sonra bunu televizyon ve bu gün de internet ve diğer araçlar takip etti. Ancak bu araçların hemen hepsi Batı kaynaklı ve insanın mutlak saadet ve menfaatine olan bir zihniyette üretilmedi.
Daha çok insanı bir yandan eğlendirir, dinlendirir ve zamanını boşça harcatırken, diğer taraftan da tüketici olmasını kolaylaştırıcı bir içerikle insanların karşısına geçti. Bir taraftan nasıl daha çok zaman ve para harcayabileceğini ona öğretirken, aslında bu araçların sahiplerine nasıl daha iyi kul ve köle olacağını da ustaca talim ettiriyordu. Bu bakımdan gerek sinema ve televizyon gerekse diğer pek çok dinlenme ve eğlenme aracı bir enformasyon ve dinlenme aygıtından çok propaganda ve ticaret vasıtası olarak kabul edildi. Böylece vurguncu sektörün el aletlerinden biri haline geldi. Bundan dolayı da gerek
büyük şirketler, gerekse devletler ve siyasî organizasyonlar bu araçlara inanılmaz ölçüde değer verdiler ve korunması ve kendi amaçları uğruna kullanılması için ileri düzeyde gayret sarf ettiler.
Değişen şartlar, simgeler ve semboller
Sinema ve televizyon insanı ve toplumları dört bir yandan kuşatmak için sadece alternatif program üretmekle kalmadı. Yarışmalar düzenleyerek talihliler belirledi, dinî tören ve gösteriler yaparak insanların kendileri eşliğinde dua etmelerini ve rahatlamalarını da sağlamaya çalışarak, insanı etkileyen ve biçimlendiren diğer bütün sosyal kurumların yetki ve sorumluluklarını eline almaya gayret etti. Bu süreçte sinema ve televizyon filmler, diziler ve tarih programları ile de hem bir zihniyet dünyası inşa etmeye çalıştı ve de asli vazifesini (propaganda ve ticarî etki) ifada tereddüt göstermedi.
Özellikle filmler ve diziler sinema izleyicileri ve televizyon seyircileri açısından sanılandan çok daha önemli ve dikkate değer araçlardır. Elbette filmler ve videolar içerisinde günlük hayatı kolaylaştıran, bilinç ve bilgi oluşmasına olumlu katkı veren eserler de az değildir. Ancak ekseriyet itibariyle, belli bir konu ve tema etrafında yoğunlaşan ve büyük kitlelere hitap eden programların hemen her bakımdan son derece dikkatle incelenmesi ve izlenmesi gerekir.
Bir film ya da dizi sadece senaryodan (olay örgüsü) ibaret değildir
Bir sinema filminin ya da televizyon dizisinin sadece olay örgüsünden ibaret olduğunu düşünmek ve varsaymak büyük bir gaflet olur. Her şeyden önce bir film, yönetmenin hayat görüşü ve idealleriyle biçimlenmiş ve şekillenmiştir; bu sebeple de yönetmenin dünyaya bakışını yansıtır. Bir yönetmenin kimliğini, kişiliğini, ideallerini ve amaçlarını tanımadan filmi tanımak ve anlamak zordur.
Yönetmenler, filmlerinin amaca hizmet etmesini sağlamak için ayrıntılara son derece dikkat ederler ve film karakterlerine önemli semboller ve simgeler yüklerler. Örneğin bir film kahramanının taktığı yüzük, kolye, küpe, elbisesi üzerindeki desen, elbise rengi, elbise uzunluğu, saç sakal biçimi, tıraş özellikleri, makyaj ve diğer aksesuarlar filmin misyonu için büyük önem taşır. Oyuncuların yedikleri yemek, oturma biçimleri, konuşma tarzları, bakışları, gülmeleri yüz ifadeleri, her bakımdan bir anlam taşır. Bu ayrıntılar bazen izlenen filmin temel amaçlarına o kadar hizmet eder ki, bunlara dikkat edilmeden çekilen ve izletilen filmlerin diğerlerine göre amaca hizmet etmeleri hayli düşüktür. İzleyen için de gerçekliğin anlaşılmadığı anlamına gelir.
Filmlerde sembollere dikkat
Unutmamak gerekir ki, film ve televizyon sahnesi sadece bir görüntüden ibaret değildir. Saniyenin çok daha az bir zamanında gösterilen kareler içinde sayılamayacak kadar çok sembol, simge ve etkileme aracı gizlenmiş olabilir. Öyle ki, son zamanlarda subliminal mesaj denilen çok daha ustalıklı ve profesyonel etkileme biçimleri tartışılır hale gelmiştir. Bu tür yeni icatlar sayesinde izleyiciler adeta mesaj verenin istediklerini yapmak doğrultusunda uyuşturtulmakta ve tam bir köle haline getirilmektedir.
Sinema ve televizyon filmlerinde dikkat edilecek unsurlar simge ve semboller gibi ayrıntılardır. Bunun için özellikle yetişkin bireyler çok dikkatli olmalı ve çocuklarını mümkün olduğunca olumsuz etkilenmelerden korumak için önlemler almalıdır. Ama öncelikle yetişkinler bunun farkında olmalıdır. Sinemanın yeni nesiller üzerinde ne denli etkili ve tehlikeli olabileceğini daha 1940′lı yıllarda gören ve toplumu şiddetle uyaran mesul bir hekim Osman Şevki Uludağ “Çocuklar, Gençler ve Filmler” adında bir kitap yazmıştır. Aslında yazarın bu küçük kitabında dikkat çektiği ve toplumu uyardığı pek çok mevzu zaman içinde tecelli etmiştir. Ancak yetkili kişilerin, anne babaların gerekli önlemleri almaması sonucunda bu günlere kadar gelinmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder